Sanat kendini ifade etmenin, duyusal gelişmenin, insan olmanın en önemli aracıdır. Sevgili hocam Eracar’ın dediği gibi “Sanat hınzır ve utangaç bir dışavurumdur (Eracar, 2013)”
Sanatsal yaratıcı süreç, imgelerle düşünmeyi içine alır. İnsan algılarının doğal gereği olarak imgeler sanatçının zihninde, başlıca dış dünya yoluyla meydana gelir. Sanat ögeleri duyu ve duyumlar, algı, duygular, imge ve imgelem, simgeler ve mecazlardan oluşur (San, 2008).
İnsanlık tarihinde, sözel iletişimden daha önce, işaretler, semboller ve imgelerle anlaşma çabasının olduğu bilinmektedir. Bu yolla kendini ifade eden insan, o zamandan sanat unsurlarını kullanmaya başlamıştır denilebilir. Günümüzde de insanlar sanat ve yaratıcılık alanının olanaklarını, kendilerini ifade etme, içsel çatışmalarını çözebilme ve çocukluk dönemiyle yetişkinlik arasındaki bağlantıların farkına vararak davranışlarının kaynağına inebilme, bu yolla edindikleri iç görüyle kendilerini yeniden yapılandırma amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmaktadır. Bu süreç, bir sanat terapisti eşliğinde, bireysel ya da grupla bir keşif yolculuğuna çıkmak gibidir. Kişiler, yaşamlarını hangi bilinçlilik düzeyinde yaşadıklarını görmek ve yeniden karar almak için bu çalışmaya katılırlar. Sanat, yaratıcı süreçle ortaya konan sembollerle sanatçının içsel yaşamının dışavurumudur. Terapi süreci de bireyin içsel yolculuğunun dışa vurulmasıdır.
Amerikan Sanat Terapisi Derneği sanat terapisini; her yaştan bireylerin zihinsel, fiziksel ve duygusal varlıklarını iyileştirmek ve geliştirmek amacıyla sanat yapmanın yaratıcı sürecini kullanan bir ruh sağlığı mesleği olarak tanımlamaktadır.(American Art Therapy Association (AATA).
Winnicott (1971) hayatın yaşanmaya değer olduğunu hissediren şeyin yaratıcı kavrayış olduğunu vurgular. Yaratıcı kavrayışın karşısında ise dış dünyaya boyun eğme vardır ve bu kişide hoşnutsuzluk ve anlamsızlık yaratır. Çoğu insan bu hoşnutsuzluk içerisinde başkalarına uyarak yaşamını sürdürür. Sanatla terapi uygulamalarında insan içsel olanı dışa vururken geçtiği yaratıcılık sürecinde ürettiği ve ürettiklerinden çıkarsadığı için yaşamı hisseder. Birey bu süreçte yaratıcılığını boğan dış faktörleri fark eder, dış gerçekliğe yaklaşımı değişir ve kendini daha iyi ifade edebilir hale gelir.
Winnicott’a göre her bireyin sadece kendi algıladığı dış gerçekliğin yer aldığı bir “üçüncü alan” vardır. Yaşantıların anlamlandırıldığı, biriktirildiği, bütünleştirildiği özel bir alan (Eracar, Kaynama Noktası Projesi). Sanatla terapide üçüncü alan yaratıcı süreci somutlaştırır. Bu süreçte birey renkleri, müzikleri, şekilleri, çamuru, resimleri, fotoğrafları, eylemleri tasarlayıp yeni şeyler üretirken içte olanları sanat yoluyla simgeleştirerek dışa çıkarır. Simgeler üzerinde düşünerek ve konuşarak içe doğru bir bakış kazanır, yani kendini, “ben”ini fark eder.
Sanatla terapide birleşen tedavi edici ve yaratıcı süreçle bireyler yaratıcı bir tarzda yaşamayla yaşam arasında ilişki kurabilirler ve hayatın gerçek ve yaşanabilir olduğu duygusuna yaratarak ulaşabilirler. Sözün ağırlık kazandığı terapi süreçleri bazen bireyin içsel dünyasını açığa çıkartamaz, birey bilinçli olarak direnç gösterir, bazen de birey doğrudan içini açmak istemez. İç yaşantılarımız sözlerle tam olarak ifade edilemediğinde zihnimizde varolan imgeleri sanatsal yaratma sürecinde sembollere dönüştürerek daha anlamlı hale getirebiliriz. Ortaya çıkan semboller üzerine sözel yordamalarla içsel yaşantılara ulaşabiliriz.
Sanatla terapide terapistin, ortaya çıkan şeylerin sahibince anlamlandırılmasına, fark edilmesine, anlaşılmasına, kabullenilmesine yardımcı olması esasdır, yoksa ortaya çıkan şey’in doğruluğu, yanlışlığı, güzelliği çirkinliği söz konusu değildir, yaratma sürecinde ortaya çıkanlara getirilen yorum önemlidir. Sanatsal yaratma süreciyle terapide bireyin ortaya çıkardığı semboller üzerine kendisinin ne yorum getirdiği bu nedenle önemlidir, ne söylüyor ve anlatıyorsa kendi içsel yaşantısına kendi yaşamına gönderme yapacak, kendi yaşamından anlamlar paylaşacaktır, başka türlü terapist tarafından yorumlanmaz. Böylece süreci yaşayan, kendisi, bu üçüncü alanın olanak verdiği sembolleştirme sayesinde içgörü kazanacaktır.
Sanat enstrümanlarıyla yaratma sürecinde insan söylediği şarkının, kullandığıboyaların, taşların, kağıtların, nesnelerin ruhuna iyi geldiğini duyumsar, bu ruha iyi gelme insanın nesneden özneoluşa geçişidiraslında ve sanatla yaratıcılığın ortaya çıkmasıyla iyileştirir kendini. İşte nesne oluşdan özneoluşa geçerken yaşanan bu süreç söylenenüçüncü alandır ve bu alanda duyumsadıkları, kişinin “ben”in farkına varmasını sağlar, sanatla simgeleştirme ile aslında kendi ben’ini görür. Ben’i görmek, farketmek ise özne olmaya giden yolda ilerlemeyi sağlar. Kelimelerin kifayetsiz olduğu yerde sanatla terapi içtekini sembollerle dışa çıkarır.
Sanatla Terapi dans, resim, heykel, hareket, müzik, şiir, masal, fotoğraf, yazı ve öykü gibi birçok farklı alanı içinde barındırır. Aynı zamanda, kişinin özünü, kim olduğunu anlamasına yardımcı olan bir kişisel gelişim yolculuğudur. İçsel ve dışsal bir değişim yolculuğu olan Sanatla Terapi, sanat materyalleri aracılığıyla kişinin kendisini ifade ettiği ve yaratıcılığını geliştirdiği bir yöntemdir. Sanatla terapi insanın sözel olarak ifade edemediklerini, içtekini dışa yansıtan ve yaratıcılık süreçlerini kullanan bir içe bakış yolculuğudur.
Dr. Fatma Akfırat
Psikoterapist/Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Eğitimi Eğitmeni
Kaynaklar
Eracar, N. (2013). SözdenÖte Sanatta Terapi ve Yaratıcılık, İstanbul: 3P Yayınları
San, İ. (2008).Sanat ve eğitim, Ankara, Ütopya Yayınevi.
Winnicott, D.W.(1971). Oyun ve gerçeklik. Çev. Tuncay Birkan, 1997 Metis Yayınları, İstanbul
Kocaeli Psikoloji’de,
- Bireysel,
- Çift,
- Aile,
- Çocuk,
- Ergen
- Özel eğitime gereksinimi olan bireylerin eğitim ve terapisinde,
- Grup çalışmalarında,
Kişisel yolculuğuna çıkmak iste